* DIŞİŞLERİ BAKANI GÜL İLE SÖYLEŞİ

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, CNN Türk’te Yasemin Çongar’ın sorularını yanıtladı

6 Temmuz 2006 Washington, D.C.

ÇONGAR: Sayın Dışişleri Bakanı Washington’daki yoğun temaslarınız arasında CNN Türk’e de zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Hemen bu ziyareti değerlendirerek başlamak istiyorum söyleşimize, özellikle de bu belgeyi. Stratejik ortaklığı kayda geçiren bir belge. Belgenin önemi ortada. Ben size bu belgeyi, hükümet olarak nasıl kullanmayı düşündüğünüzü sormak istiyorum.

GÜL: Bu belgeye baktığınızda, kısa sürede konuştuklarımızı, biraraya geldiğimizde tartıştıklarımızı, yaptığımız türlü açıklamaları, bunları bir kağıt üzerine koyduk. Bunları Sayın Rice’ın geçen sefer Türkiye’ye yaptığı ziyarette ilk defa konuşmuştuk. Ve arkadaşlarımız o günden sonra çalıştılar onun üzerinde. Birşeyin yazıya dökülmesi kolay bir şey değil ve bir mutabakatla onu açıklıyorsunuz ve bu bir referans belgesi oluyor artık. O açıdan her iki hükümetlerin, yönetimlerin bunu daima dikkate alması gerekiyor. Biz de bunu dikkate alacağız. Zaten oraya hiç inanmadığımız veyahut da yapamayacağımız veyahut da kabul etmediğimiz şeyleri yazmadık da, yazmayız da. Ona bakarsanız, hepsi bizim şu anda zaten yaptığımız şeyler. İşte Ortdaoğu’da zaten çalışıyoruz, “iki devletli sistem” diyoruz. Irak’la ilgili işte taleplerimiz var. Demokrasinin bütün Ortadoğu’da, dünyada her tarafta yayılmasını özellikle çok arzu ediyoruz ve kendi ülkemizde bunun şampiyonluğunu yapıyoruz adeta. İşte köklü reformları yapmaktan büyük bir gurur duyduğumuzu her yerde açıklıyoruz. Ve bu ilişkilerin kontrol edilebilmesi, bu ilişkilerin nasıl gidiyor olduğu, bunu gerçekten referans kağıdı olarak alıyor muyuz almıyor muyuz, bunun da tespit edilmesi için mekanizmalar kuruyoruz. Böylelikle arkadaşlarımız belli dönemlerde biraraya geliyorlar, bazı önemli fikirler ortaya çıkarken tartışıyorlar, herkes birbirinin ne düşündüğünü biliyor. O açıdan (belgenin) çok faydalı olduğu kanaatindeyim. Kıbrıs’la ilgili oraya konulan ifadelerin ne kadar önemli olduğunu, herhalde söylememe gerek yok. Terörle, PKK ile mücadele etmenin ne kadar önemli olduğunu söylememe gerek yok. Bunlar aslında bakıldığında, şu ana kadar hep söylediğimiz “stratejik ortaklık” diyoruz, ilk defa bir kağıda geçmiş oluyor.

ÇONGAR: Artık “Stratejik ortaklık var mı” dendiğinde kağıda bakılacak…

GÜL: Şöyle söyleyeyim, bu Amerika açısından çok alışılmış bir yöntem değil. Yani çok nadir bir iş, belki ilk defa böyle bir şey yapıyorlar. Ama bunun bu şekilde yayımlanması, burada şeffaflık da çok önemli. Türkiye’de bu iş ilk defa gündeme geldiğinde çok sorgulandı. Gizli bir belge mi olacak? Bunun içinde neler yazılacak? Hayaller, hiç olmayacak şeyler düşünüldü. Biz de şeffaflığa verdiğimiz önemi gösterdik, bu belge dosyalarımızın arasında kalmadı.

ÇONGAR: Belgenin geenlinde çok güçlü bir çıkar, vizyon ortaklığı vurgulanıyor. Gerçekten bölgesel meselelere bakışta, ortak değerler, ortak çıkarlar üzerinden iki ülkenin birbirine son derece yakın olduğu vurgulanıyor. Ama şimdi bir o ifadeye bakıyoruz, bir de Türkiye’deki ortama. Muhalafet partilerinden belgeye çok ciddi eleştiriler var, “teslimiyet belgesi” diyenler var. Bir de onu bırakınız, işte Pew araştırması vardı, biliyorsunuz Amerika’ya, sadece Amerikan başkanına ve devletine değil, Amerikan halkına bile sıcak bakış çok gerilemiş durumda Türkiye’de. Bayağı bir olumsuz hissiyat var. Siz arada bir uçurum görmüyor musunuz? Kağıt üzerinde bu kadar yakın iki devlet, bu kadar ortak vizyona sahip iki devlet. Ama bakınca toplumda, siyasetçiler, kamuoyu, hatta medya Amerika’ya çok daha soru işaretleriyle bakıyor.

GÜL: Önce tabii, Türkiye’deki değişikliği görmek lazım. Türkiye giderek açık bir toplum, demokratik bir toplum, basın özgürlüğü açısından hiçbir yerde görülmeyecek kadar çok serbest bir toplum haline geldi Türkiye. Dolayısıyla böyle bir toplum içersinde, insanlara şunu niçin böyle yapıyorsun diyemezseniz … Ben Türkiye’nin ve Türk halkının Amerikan düşmanı olduğuna inanmıyorum. Bu bir abartmadır. Ama politikalara, politikacılara karşı, onların takip ettikleri politikalara karşı tenkit var. Bu ayrımı iyi yapmak gerekir. Bir de maalesef çıkar için de bu kullanılıyor, istismar ediliyor.

ÇONGAR: Amerikan karşıtı söylem bazı siyasi çıkarların malzemesi mi oluyor?

GÜL: Onun yalnız siyasi değil, bazen ticari amaçlı olarak da yapıldığını çok açık görüyoruz. Ticari amaçlı yapılınca, bunun yansımaları çok daha farklı oluyor, çok daha etkili olabiliyor.

ÇONGAR: Ticari amaç derken, bir tür popülizm mi?

GÜL: Ticari amaç derken bu rating olabilir, başka bir şey olabilir. Çok daha fazla ilgi çekmek, satmak olabilir.

ÇONGAR: Medyaya taş atıyorsunuz burada…

GÜL: Siyasetçiler, tabii ki bildiğiniz gibi, onlar da bunu çok popülizm yapmak için kullananlar olabilir. Şimdi mesela buna “teslimiyet belgesi” diyenlere ne diyeceksiniz? Nedir yani teslimiyet? Anlamıyorum. Yani Kıbrıs’ta ekonomik ambargonun kaldırılmasını kağıda geçirmek, PKK ile mücadele için, demokrasinin bütün bölgede yayılması için aynı fikirde olmak teslimiyetse, hiç söyleyecek bir şey yok. Eminim ki baş başa konuştuğunuzda, onlar da böyle düşünmüyorlar, ama popülizm adına işte bunlar yapılıyor. Ama bunların neticeleri kötü oluyor, bunların neticeleri bildiğiniz gibi bazen çok kötü yansıyor toplumumuza.

ÇONGAR: Kıbrıs’a atlayalım. Belgede hakikaten son derece açık biçimde Kuzey Kıbrıs’ta izolasyonların kalkması hedefine sahip çıkıyor Amerika. Bu, ilk defa bu kadar açıkça, bir ikili belgede ifadesini bulması açısından önemli. Şunu sormak istiyorum; AB’de Kıbrıs engelinden, bir tür tren kazası yaşanabileceğinden söz ediliyor. Yaratıcı bir fikir var mı? İzolasyonları kaldırmak için bir ara Yeşil Hat üzerinde serbest ticaret bölgesi fikri dolandı. Buna Amerikalılar sıcak bakıyorlar. ABD’nin de yardımıyla, AB’nin de sahip çıkacağı, izolasyonun kaldırılması için yol açacak yaratıcı bir fikir var mı ortada?

GÜL: Bu Kıbrıs konusunda çok sabırlı ve ısrarlı olmak lazım. Bir gecede hallolucak bir şey değil. Hallolucak olsa, şimdiye kadar çoktan hallolurdu. Önemli olan size hak verilmesi ve haklı görülmenizdir. Ondan sonra bunun arkasından adımlar muhakkak ki atılacaktır. Amerika gibi önemli bir ülkenin bu konuda Türkiye’nin tezlerini doğru bulması çok önemlidir. Tabii ki, BM’de ABD’nin önemini ihmal edemeyiz. Dolayısıyla bundan sonra gelişecek çözümler, kalıcı çözüm için oluşacak formüller, bütün bunların doğru istikamete gitmesi için önce size hak verilmesi gerekir ve size karşı bir tavrın alınmaması gerekir. Bunun çok önemli olduğu kanaatindeyim. Zaten burada hiçbir tereddüt yok. Daha da ileri gidilerek bunun kağıda dökülmesi olumlu olmuştur.

ÇONGAR: Washington’da sadece Sayın Rice ile değil, Başkan’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Sayın (Stephen) Hadley ile de görüştünüz ve Kıbrıs’ı çok ayrıntılı konuştunuz onunla bildiğim kadarıyla…

GÜL: Evet.

ÇONGAR: Orada da böyle bir destek havası var mıydı?

GÜL: Doğrusu, orada da ben aynı havayı gördüm. Önemli olan size “Haklısınız” demeleri ve samimi olarak sizin haklı olduğunuzu görmeleri ve bu konuda çalışma iradelerini ortaya koymalarıdır. Ben bugün yarın neticesinin çıkacağını zannediyorum.

ÇONGAR: Belgenin yine Türkiye açısından önemli bir noktası, tabii PKK’nın zikredilmesi, PKK’ya karşı mücadelenin ifade edilmesi. Çok kısa sormak istiyorum, bu PKK’ya atıf konusunda bir kavga yaşandı mı Türkiye ile Amerika arasında?

GÜL: Hayır, bir kavga değil. Önce şunu söylemek istiyorum, bir mahcubiyet var burada, bunu açıkça görüyorsunuz ve bunu açıkça ifade ediyorlar. Yani PKK’ya karşı yapmaları gerekeni tam yapamamanın, yapmamış olmanın sıkıntısını hissediyorsunuz kendilerinde. Ben bu sefer farklı bir argüman da ortaya koydum. Dedim ki, “Eğer örgüt, bir dost kabul edilen, dost olan, hatta neredeyse bir müttefik olacak noktaya gelmiş olan bir ülkede olursa, bu çok farklı bir anlam taşır. İşte düşman gördüğünüz bir rejim olur, iyi ilişkiler içersinde olmadığınız bir ülke olur, izole ettiğiniz, ilişkilerinizi minimum noktaya indirdiğiniz bir yer olur, oralara sığınabilirler. Hadi bunun bazen izahı olabiliyor. Ama dost gördüğünüz, yardım ettiğiniz ve müttefiklerinizin kontrolündeki bir ülkede terör örgütü olursa, bunun izahı mümkün olmaz.” Bunu dediğimde, bu tabii çok çarpıcı bir şey oldu. O bakımdan eminim ki, çok farklı adımlar atacaklar.

ÇONGAR: Diyorsunuz ki, bu mahcubiyetin böyle bir somut sonucunu artık bekleyebiliriz…

GÜL: Evet.

ÇONGAR: Pekala, buraya gelmeden (Irak Dışişleri Bakanı) Hoşyar Zebari’yle görüştünüz. Burada da dediniz ki, “Samimiyetlerine inanıyorum.” Gerçekten artık Irak yönetiminde de bu konunun üstüne gitme açısından bir kararlılık seziyor musunuz?

GÜL: Şimdi bu demin söylediğim şeyin ne kadar akıl almaz bir şey olduğunu eminim ki herkes görüyor. Dolayısıyla mecburlar bunu temizlemeye.

ÇONGAR: Irak’ın ve bizim diğer komşumuza, Suriye’ye geçelim. Siz buraya gelmeden önce Suriye Devlet Başkanı’na, Başbakan’ın Başdanışmanı Prof. Ahmet Davutoğlu eliyle bir mesaj gitti. Çünkü bu İsrail-Filistin gerginliğini, Gazze operayonlarını yatıştırmaya çalışan ülkelerden biri de Türkiye. Bu çok tartışılıyor şu anda Türkiye’de. Gerek sizin açıklamalarınızdan, gerekse Sayın Rice’ın açıklamalarından artık biliyoruz ki, bu Amerika’nın, İsrail’in isteği doğrultusunda yapılmış bir girişim. Size şunu sormak istiyorum, Şam bu aşamada ne yapabilir bu gerginliği gidermek için?

GÜL: Bu meselenin iyi anlaşılmasını isterim. Biz, Filistin ile İsrail arasındaki gerginlik giderek artmaya başlayınca, İsrail de Filistin üzerinde askeri operasyonları başlatınca ve ambargolar çok daha şiddetli bir şekilde uygulanmaya başlayınca, Filistin’den doğrusu feryatlar yükselmeye başladı. Bu feryatlara kulak asanlar çok az oldu. Bu feryatlara kulak asan ve ciddi olarak bununla ilgilenen bir tek Türkiye oldu. Sayın Başbakanımızı, (Filistin Yönetimi Başkanı) Mahmud Abbas defalarca aradı, Filistinli grupların hepsi aradı. Beni aradılar. Biz hatırlarsınız, Filistin’e yardım etme kararı aldık ve yardımlarımızı artırdık. Bu operasyonlar çok daha fazla hale gelip de, orada bakanlar ile milletvekilleri tutuklanınca, Mahmud Abbas tekrar aradı bizi. “Biz artık biraraya bile gelemiyoruz, biz artık yeraltına sığınmak durumundayız. Ne olur, biraz hareketlenin, elinizden geleni yapın, ancak siz yapabilirsiniz” dedi. Daha sonra olaylar daha da gelişti. İşte İsrailli asker kaçırıldı ve iş daha da gerginleşince (İsrail Başbakanı) Olmert, Başbakan’ı aradı ve yardım istedi. İsrail Dışişleri Bakanı Livni ilk önce beni aradı. “Aman, bütün Filistinli gruplar üzerinde, Suriye üzerinde ne olur harekete geçin de, işte bu meseleler dursun” diye. Dolayısıyla bizim bu meseleye girişimiz bu şekilde oldu.
Filistinlilerin açıkçası çektiği bu baskıların da bir an önce durması, oradaki operasyonların da durması gerektiğine inandığımız için harekete geçtik. Sayın Başbakan, Başkan Bush’u aradı. Dedi ki “ABD bu işin içine girmezse, gerginlik giderek daha çok artar.” Ve herkes, Türkiye’nin aktif olmasını istedi. Onun üzerine Sayın Başbakan, danışmanını Suriye’ye, Şam’a gönderdi. Orada çok faydalı görüşmeler oldu. Diğer Filistinli gruplarla temaslar oldu. Dolayısıyla bazı şeyler yapılabilir tabii. Yapılması gereken gayet açık. Bunun için önce askeri operasyonların durması gerekir, tutuklu olan bakanların, milletvekillerinin hemen serbest bırakılması gerekir, bu askerin serbest bırakılması gerekir, karşılıklı füzeler atma filan, bunların hemen durması gerekir. Sonra da tabii, hapisteki birçok kadınlar, hamile kadınlar, 18 yaşının altındaki çocuklar, bunların serbest bırakılması gerekir. Biz, bunun için uğraşıyoruz. Böyle bir ortam sağlanırsa, bu yeni bir iklim oluşturur, sükunet oluşturur, onun üzerine tekrar diyalog başlayabilir. Yaptığımız bu bizim.

ÇONGAR: Bu çaba çerçevesinde, Türkiye’nin, Türkiye’den herhangi bir temsilcinin Hamas’ın siyasi lideri Halid Meşal’le yeniden, yüz yüze bir görüşme yapması gündemde mi?

GÜL: Bilemiyorum. Herşey olabilir. Niye olmasın? Herşey olabilir. Onunla başkasıyla, eğer gerçekten barışa hizmet edecekse, durumun kontrol altına alınmasına faydası olacaksa herşey yapılır. Bununla ilgili çağrılar da var ayrıca yani.

ÇONGAR: Çağrılar var ama, Sayın Davutoğlu Şam’da bildiğimiz kadarıyla Meşal’le görüşmedi…

GÜL: Sayın Cumhurbaşkanı ile görüştü…

ÇONGAR: İran’a getireyim sözü. Siz kısa süre önce bütün İranlı yetkililerle görüştünüz, şimdi yine Washington sonrasında İran’a gidiyorsunuz. Ve burada, “iyimser” olduğunuzu söylediniz görüştüğünüz Amerikalı yetkililere. Amerikalılar o kadar iyimser değil; biliyorsunuz İran da 12 Temmuz’a dek bir yanıt verme yanlısı gözükmüyor. Nasıl çözülecek, sizin “metodolojik” dediğiniz sorun, bu paketin kabul edilmesine ilişkin yöntemsel sorun nasıl aşılacak?

GÜL: Bu konuda da yine biz çok dikkatli davrandık. Herşeyden önce İran’la gerginliğin gelişmesi bizi de çok yakından ilgilendirmektedir. Hep söylediğim şey vardır, Irak’ta ateş var, oradaki insanları yakıyor ama bizi de ısıtıyor, biz de bunun çok zararını gördük. İran’la da yine böyle büyük problemli bir durum ortaya çıkarsa, bunun da zararını biz göreceğiz, ekonomik olarak, siyasi olarak, güvenlik açısından çok büyük zarar göreceğiz. O bakımdan biz buna kayıtsız kalamayız ve ilgilenmemiz lazım. Bu çerçeve içersinde işte biz olayı gördük ve daha sonra katkı yaptığımız görüldüğünde, ABD olsun, Almanya olsun, Rusya ve diğer ülkeler hepsi bunu çok gördüler. İranlılar güven verdi ve biz bu faaliyetlerimizi yoğunlaştırdık. Bunlar da biliniyor zaten, zaman zaman açıkladık. Şimdi bu paket üzerinde gördüğüm kadarıyla çok fazla problem yok. Önemli olan bu paketin nasıl garanti altına alınacağı, bu verilen sözler nasıl uygulanacak. Sorunun biraz burada olduğu kanaatindeyim. O yüzden Solana ve siyasi direktörlerle Laricani’nin yapacağı görüşmenin önemli olduğu kanaatindeyim. İyimser olmak için birçok sebep var.

ÇONGAR: İran’da olsun, Filistin-İsrail gerginliğinde olsun, sizce Türkiye ile Amerika hedefte uzlaşıyor mu? Yöntem demiyorum, hedef…

GÜL: Bizim yaptıklarımızı çok takdir ettiklerini biliyorum.
Biz, kitle imha silahlarını hiçbir yerde görmek istemeyiz. Yani bütün Ortadoğu’da görmek istemeyiz. Ortadoğu’nun bunlardan arındırılmasını istiyoruz. Filistin-İsrail konusunda ise biz gördüklerimizi kendilerine burada gayet açık anlattık. Biz 3 ay önce, bizim Hamas’la nyaptığımız görüşmeler, şimdi onların değeri bugün çok daha fazla anlaşılıyor.

ÇONGAR: O konuda haklı çıktığınıza mı inanıyorsunuz? Meşal ziyaretinin o zaman yapılması mı, Türkiye’yi bugün belli bir yerde konumladı Ortadoğu diplomasisi açısından?

GÜL: Ben şunu söyleyeyim size. O zaman herşey işin başındaydı. Filistin’de bir grup seçimi kazanmış, İsrail’de yeni bir parti çıkmış ortaya, herkes işin başında ve Hamas tarafı grassroots, kökten geliyor. Politikayı çok bilmiyor, idarede bulunmamış, yönetimde bulunmamış, hiçbir tecrübeleri yok bu rolde. Onları yanlış istikametlere sevkedecek bir sürü, dünyada çelmeler var. Böyle bir ortam içersinde, gerçekçi, doğru politikalar takdir etmeleri ile ilgili onlarla görüşmekten daha normal bir şey olmazdı, bunu açıkça söyleyeyim size. Ben 3 ay önce de bunun söyledim, Dr. Rice Türkiye’ye geldiğinde konuştuk. Eğer o zaman müdahale olunmaz, o zaman bu kontrol altına alınmaz, o zaman diyaloglar kurulmazsa, “3 ay sonra işlerin tırmandığını görürsek Ortadoğu’da, şaşmayın” demiştim. Bir bölge hem Irak, hem İran, hem İsrail-Filistin çatışmaları bunları kaldırabilir mi? Bunu görüp de durmak sözkonusu olabilir mi? Bizim yaptığımızı o zaman takdir edenler çok oldu. Ama o zaman tenkit edenler, bugün bize “Aman bu işleri yapın” diyorlar.

ÇONGAR: Hamas’la görüşmeniz yönünde bir talep var mı?

GÜL: Herşey var.

ÇONGAR: Başbakan’ın ziyareti, biliyorsunuz, gündemde. Başbakan, Washington’a gelip Başkan Bush’la görüşme isteğini kendisi bizzat açıkladı basına. Sonra haziran için bir çalışma oldu, bu gerçekleşmedi. Belki sonbaharda bekliyoruz. Sizin ziyaretinizde bu konuşuldu mu, kesinleşmiş bir şey var mı? Hazırlık yaptınız mı Başbakan ziyareti için?

GÜL: Tabii, onu da konuştuk. Sayın Başbakanımız aslında gelme arzusunu, “Şu tarihte, şu gün gelmek istiyorum” diye bir şey söylemedi. Ama gayet normaldir, Türk başbakanları, dışişleri bakanları senede birkaç kez gelirler ve birçok bölgesel ve uluslararası konular gözden geçirilir. İkili ilişkileri gözden geçirirler. Bu çerçeve içinde niyetini söyledi o zaman. “Ben şu hafta gitmek istiyorum, gideceğim” diye bir şey söylemedi. Tabii ki programlarına bakılır herkesin, nasıl bazen bizim programlarımız yoğunluğuna göre ayarlanırsa, temmuz ayı içersinde uygun olmadı. Dolayısıyla eylül, ekime, sonbahara kaldı. Tahmin ediyorum ki o zamanlarda gerçekleşecek bu ziyaret.

ÇONGAR: Başbakan’ın bu ziyaretiyle ilgili Washington’da yapılan tartışmalarda söz konusu olduğu için soruyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecine giriyor Türkiye ve siyasi gerilim zaman zaman artıyor. Siyasi münakaşa ortamı doğuyor cumhurbaşkanlığı seçimi çerçevesinde. Şöyle bir kaygıyı ifade eden ABD’li yetkililer oldu. “Biz, Türkiye ile ilişkilere çok büyük önem veriyoruz, ama Türkiye’nin ABD ile yaptığı bir görüşmeyi, tamamen sanki bir iç politika malzemesi gibi Türk medyasının, bazı siyasetçilerinin kullanması yanlış.” Sizde böyle bir kaygı var mı? Dış politikada atılan adımların Türkiye’de iç politikaya endeksli algılanıp bir anlamda istismar edilmesi gibi?

GÜL: Vallahi, buna cevap vermek isterim ama bizi hala insanların tanımadığını, hala bizim nasıl siyaset tarzı çizdiğimizi görmediğini görüyorum böyle düşünen insanlar için. Yani ben Amerika’ya geleceğim de, burada görüşeceğim de, bundan bir prestij alacağım ve içeride, iç politikada bundan dolayı güçleneceğim diye. Bunlar doğrusu bizim hiç dikkat ettiğimiz konular değil. Sayın Başbakan’ın da böyle bir şova, (Washington’a) gelip buradan böyle bir kredi almaya tabii ki hiç ihtiyacı yok. Siz kendi ülkenizde güçlüyseniz, kendi halkınız sizi takdir ediyorsa, burada (ABD’de) güçlü olursunuz. Ben Türkiye’de sevilmiyorsam, sayın Başbakan Türkiye’de tutulmuyorsa, buraya gelince zaten hiçbir gücümüz olmaz. Biz buna inanıyoruz. Dolayısıyla, buraya gelip de buradan destek alıp Türkiye’ye dönüp güçlü görünmek, bunlar eski siyasetçilerin yaptığı işler. Açık söyleyeyim ben size. Yani ben Başbakan’ın gelip bu tip kredilerle filan hiç bir illiyeti yok.

ÇONGAR: Yani Beyaz Saray’dan, bir Oval Ofis fotoğrafının özel bir artısı yok…

GÜL: Hayır. Ama şüphesiz ki, tabii ki, böyle bir önemli ülkeyle, müttefikle önemli konuları konuşmak, paylaşmak Türkiye’nin ikili ilişkilerini paylaşmak çok önemlidir. Türk-Amerikan ilişkileri, Türk dış politikasının önemli ana direklerinden birisidir. Bunlar şüphesiz ki çok önemlidir. Ama bunu iç politikaya alet etmek, tam tersine bazen bu negatif de olabiliyor. Ben açık söyleyeyim size. O açıdan, Sayın Başbakan’ın ziyareti mahsurlu diye düşünenler varsa, yanlış düşünmüşlerdir. Kendilerinin bileceği iştir.

ÇONGAR: Cumhurbaşkanlığından bahsettiğimiz için soruyorum. Biliyorsunuz, Sayın Başbakan bir süre bir Cumhurbaşkanı karakteri açıkladı; liderlik özelliğini vurguladı, “forma çıkartmaktan” söz etti. Cumhurbaşkanları Türkiye’de geleneksel olarak, dış temsil yetkisi de önemli olan, dışarıya seyahat eden, dış ilişkilerde önemli rolü olan kişiler. Siz de dış politikanın başındasınız, yoğun bir dönemde dışişleri bakanlığı yapıyorsunuz. Bu perspektiften bakınca nasıl bir cumhurbaşkanı seçmeli Türkiye?

GÜL: Sayın Başbakan’ın söylediklerine bakarsanız, orada herşeyi içeriyor. Şüphesiz ki, cumhurbaşkanlarının ziyaretleri her zaman önemli olmuştur. Önemli konularda, Türkiye’yi ilgilendiren önemli dış politika konularında toplantılar yapılır beraber. Şüphesiz ki, cumhurbaşkanının rolü, Türk dış politikasında kenara bırakılmaz.

ÇONGAR: Sayın Bakan, zamanınız kısıtlı biliyorum. Son olarak, biraz daha kişisel bir soru sormak istiyorum size. Türk-Amerikan ilişkilerinde bir ölçüde iyileşme dönemi yaşandığı izlenimindeyim ben. Bu belge de, bunun ortaya konulması. Birtakım pürüzler aşılıyor. Burada bir de, hep farklı olarak algılanan bir dışişleri unsuru var. Hem Amerikan dışişleri, buradaki kurumlar içinde Türkiye’ye biraz daha sıcak bakıyor; Sayın Rice tabii diplomatlık görevi de olduğu için, sıcak yaklaşıyor. Hem de sizinle Rice arasında sanki kişisel bir yakınlık, samimiyet var. Amerikalı yetkililer, sizden ve Sayın Rice’dan “Onlar iyi arkadaş” diye bahsediyorlar. Dış politikada, bu şahsi ilişkiler, kişisel yakınlık, jestler ne kadar rol oynuyor? Rice özelinde, sizin diğer muhataplarınızdan farklı bir yakınlığınız, bir diyalog kolaylığınız var mı?

GÜL: Sadece Rice değil, başkalarıyla da eğer böyle yakın ilişkileriniz, şahsi dostluklarınız varsa, bunların neticesi gözüküyor. Bunu ben de çok diğer ülkelerden bakan arkadaşlarımla da yaşıyorum. Bu yakın ilişkiler sayesinde, birbirimizi teklifsiz arayabiliyoruz, konuşabiliyoruz. Biraraya geldiğimizde güveniyoruz. En önemlisi o, söylediğinize, birbirinize güvenmek, saatlerce oturup sohbet edecek halimiz yok bazı konuları. Ama birbirinize güvenirseniz ilk cümlede söylediğinizi dikkate alırsınız.

ÇONGAR: Rice’la böyle kişisel bir güven ilişkisi var herhalde..

GÜL: Yani siz de gördüğünüze göre…

ÇONGAR: Peki Sayın Rice, size “Abdullah” diyor, bunu biliyoruz; öyle anlatıldı bize. Siz kendisine nasıl hitap ediyorsunuz?

GÜL: Yerine göre farklı farklı. Yerine göre “Condi” diyorum.

ÇONGAR: Burada Başkan Bush dahil herkes kendisinden “Condi” diye söz ediyor zaten. Sayın Bakan, çok teşekkür ediyorum. Bize zaman ayırdınız. Sağolun.

GÜL: Ben de çok teşekkür ederim.